1. Birleşme ve Devralma Eylemlerinin Rekabet Hukuku ile İlişkisi
Rekabet hukuku aslen hızla gelişen, dinamik ve ekonomik denge bakımından her gün önemi daha da artan bir prensiptir. Ticari hayatta gerçekleşen şirket birleşmeleri ve devralmaları ise rekabet hukuku perspektifinden bakıldığında en çok tartışılan ve pek çok çalışmaya konu edilen alanlar olmakla birlikte serbest piyasa ekonomisinin devamlılığı ile hakim durumun kötüye kullanılması noktaları sebebiyle tartışılmaya ve çalışmalara konu edilmeye devam edileceklerdir.
Bilindiği üzere piyasada belli bir pazar gücüne erişmiş ticari aktörler, daha çok kar elde etme amacı ile ellerinde bulundurdukları ekonomik güçlerini zaman zaman kötüye kullanmaktadırlar. Bu durum elbette serbest piyasa ekonomisine zarar vermekte ve piyasada bir “tekel”in oluşmasına yol açmaktadır. Tam da bu noktada Rekabet Hukuku mevzuatı ve aslen Rekabet Hukuku bakış açısı devreye girerek daha çok kar elde etme amacı ile hareket ederek “tekel” oluşturan ticari aktörlerin eylemlerine sınırlamalar getirilmektedir.
Birleşme ve devralmalar, rekabet hukukunda temel yapı taşlarından biridir. Nitekim söz konusu eylemler ile kimi zaman “beklenenden fazla” fayda edilmekte kimi zaman ise de piyasaya daha büyük bir aktörün girmesi nedeni ile ekonomiye fayda sağlanmaktadır. Söz konusu eylemlerin tüketicinin yararına olacak sonuçlar ortaya çıkarması muhtemel olduğu gibi, kötü niyet barındırarak salt daha fazla kar elde etme amacıyla yapılan birleşme ve devralmalar gerek piyasaya gerekse de tüketicilere zarar vermektedir. Bu noktada belirtilmelidir ki Rekabet Hukuku Mevzuatı, şirketlerin kendi ekonomik faaliyetleri sonucu diğer piyasa aktörlerine zarar verecek şekilde güçlenmelerini ve pazarda hakim duruma gelmelerini yasaklamamakta fakat bu eylemlerin sınırlarını çizmektedir. Özetle bir ticari aktörün “hakim duruma gelmesi” yasaklanmamış olsa da, birleşme ve devralma kavramları söz konusu olduğunda dikkat edilmesi gereken sınırlar bulunmaktadır.
Bilindiği üzere zaman zaman birleşme ve devralmalar sonucunda bazı teşebbüslerin beklenenden de büyük boyutlara ulaşması, diğer küçük teşebbüslerin pazarda kalmasını veya yeni teşebbüslerin pazara girmesini engellemektedir. Tam da bu noktada 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunu tarafından birleşme ve devralmaların Rekabet Kurumu tarafından denetlenmesi sistemi ortaya çıkmaktadır. Bu denetim sistemi, birleşme ve devralma eylemlerini gerçekleştirecek teşebbüslerin Rekabet Kurumu’na yapacakları bildirim ile başlayacaktır. Denetleme sistemi ise 2010/4 sayılı Rekabet Kurulundan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ (2010/4 Sayılı Tebliğ) ile ayrıntılı biçimde açıklanmıştır. Söz konusu denetleme sisteminin getirilmesinin birincil sebebi ise elbette serbest piyasadaki dinamikleri, rekabeti, ürün çeşitliliğini korumak ve tekelleşmenin ortaya çıkaracağı ekstrem sonuçları önlemektir. Nitekim, hakim durumun kötüye kullanılmasını ve rekabeti azaltacak ölçüde birleşme ve devralmaların önlenmesi ile tekelleşme ve kartelleşme yolu neticesinde rekabet ortamının zedelenmesini önlemek[1] amacı ile piyasayı izlemek, düzenlemek ve denetlemek Rekabet Kurumu’nca belirlenen misyonlardan biridir.[2]
2. Rekabet Kurumu Nezdinde Birleşme ve Devralmalar
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 7. Maddesine göre; “Bir ya da birden fazla teşebbüsün hakim durum yaratmaya veya hakim durumlarını daha da güçlendirmeye yönelik olarak ülkenin bütünü yahut bir kısmında herhangi bir mal veya hizmet piyasasındaki rekabetin önemli ölçüde azaltılması sonucunu doğuracak şekilde birleşmeleri veya herhangi bir teşebbüsün ya da kişinin diğer bir teşebbüsün mal varlığını yahut ortaklık paylarının tümünü veya bir kısmını ya da kendisine yönetimde hak sahibi olma yetkisi veren araçları, miras yoluyla iktisap durumu hariç olmak üzere, devralması hukuka aykırı ve yasaktır. Hangi tür birleşme ve devralmaların hukuki geçerlilik kazanabilmesi için Kurula bildirilerek izin alınması gerektiğini Kurul, çıkaracağı tebliğlerle ilan eder.”
Özetle, Rekabetin Kanunu rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı uygulamalar ile piyasaya hakim olan ticari aktörlerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek sureti ile rekabetin korunmasını sağlamaktadır. Yukarıda da belirtilen madde hükmünden hareketle Rekabet Kurulu’nun iznine tabi olacak birleşme ve devralma işlemleri, tebliğler ile ilan edilmektedir. Bu kapsamda hangi birleşme ve devralma eylemlerinin Rekabet Kurulu’na bildiriminin gerektiği ve buradan hareketle hangi birleşme ve devralmalar için Rekabet Kurulu’nun izninin zorunlu olduğu 2010/4 sayılı Rekabet Kurulu’ndan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ’de (2010/4 Sayılı Tebliğ) belirtilmiştir. Söz konusu tebliğe göre birleşme ve devralma sayılacak işlemlerde ilk bakılacak unsur kontrolde kalıcı değişiklik meydana gelip gelmediğidir.[3] 2010/4 Sayılı Tebliğ’in birleşme ve devralma sayılan haller başlıklı maddesinin lafzından da anlaşıldığı üzere kontrolde kalıcı değişiklik meydana gelmeyen durumlarda söz konusu işlemin bir birleşme veya devralma işleminin varlığından bahsedilmesi mümkün değildir. Söz konusu kontrol değişikliği ise birleşme, hisse ya da mal varlığı devri, sözleşme veya kontrol sağlanan diğer araçlar ile mümkün olmaktadır. Yine aynı şekilde bir eylemin birleşme ve devralma sayılmadığı durumlar da ilgili Tebliğ’in 6. Maddesinde düzenlenmiştir.
3. Bildirim Yükümlülüğüne ve Denetime Tabi Birleşme ve Devralma İşlemleri
Piyasadaki hakim durumun kötüye kullanılmasını engellemek, rekabetin devamlılığını sağlamak, serbest piyasa ekonomisine yeni aktörlerin girmesine olanak oluşturmak ve küçük ticari teşebbüsleri de korumak amacı ile bazı birleşme ve devralmalar 2010/4 Sayılı Tebliğ’in 7. Maddesi gereğince Rekabet Kurulu’nun iznine bağlı tutulmuştur. Bu kapsamda öncelikle, bir birleşme veya devralma işleminin Kurul’a bildirilmesi için 2010/4 Sayılı Tebliğ’de belirtilen ciro eşiklerini geçmesi gerekmektedir. Söz konusu ciro eşikleri her ne kadar periyodik olarak yeniden belirlenecek şekilde hükme bağlanmışsa da güncel durumda uygulanan ciro eşikleri;
“a) İşlem taraflarının Türkiye ciroları toplamının yüz milyon TL’yi ve işlem taraflarından en az ikisinin Türkiye cirolarının ayrı ayrı otuz milyon TL’yi veya
b) Devralma işlemlerinde devre konu varlık ya da faaliyetin, birleşme işlemlerinde ise işlem taraflarından en az birinin Türkiye cirosunun otuz milyon TL’yi ve diğer işlem taraflarından en az birinin dünya cirosunun beş yüz milyon TL’yi aşması”
Şeklinde düzenlenmiştir. Söz konusu ciroların aşılması halinde ilgili birleşme ve devralma işlemin hukuki geçerlilik kazanabilmesi için Kuruldan izin alınması zorunludur.
Söz konusu iznin alınması için elbette yapılacak olan birleşme ve devralmanın Kurul’a bildirilmesi gerekmektedir. Bu bildirimin nasıl yapılacağı ise yine 2010/4 Sayılı Tebliğ’in 10. Maddesinde ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Bildirim, madde hükmüne göre taraflarca ya da tarafların herhangi biri veya yetkili temsilciler tarafından, Tebliğ ekinde yer alan Bildirim Formu ile yapılır. Bildirimin yapılmasının akabinde bir değişiklik meydana gelmesi halinde ise işbu durumun gecikmeksizin Kurul’a yine bildirilmesi gerekmektedir. Elbette, Bildirim Formu’nda mevcut yanlış veya yanıltıcı bir beyan sonucunda tarafların sorumlulukları doğacak ve idari para cezası uygulaması karşımıza çıkacaktır zira söz konusu Bildirim, istenen tüm bilgi ve belgeleri tam olarak içermelidir. Söz konusu bildirimde yanlış veya yanıltıcı beyanda bulunulması halinde ödenecek para cezası ise Rekabet Kanunu’nun 16. Maddesinde belirtilmiş ve devralma halinde sadece devralana, birleşme halinde ise tarafların her birine “teşebbüsler ile teşebbüs birlikleri veya bu birliklerin üyelerinin karardan bir önceki mali yılsonunda oluşan veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa karar tarihine en yakın mali yılsonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirlerinin binde biri oranında” para cezası verileceği belirtilmiştir.[4]
Yine, bildirilmesi zorunlu olan bir birleşme ve devralma işlemi şayet Kurul’a bildirilmez veya işlem gerçekleştikten sonra bildirim yapılır ise söz konusu işlemler hukuki olarak geçerli olmayacak, söz konusu işlemin Kurul kayıtlarına intikal ettiği tarih, bildirim tarihi sayılacaktır.[5] Bu halde ise Kurul, birleşme ve devralmayı re’sen incelemeye alacaktır. İnceleme sonucunda şayet söz konusu hukuki işlemin bildirime tabi olmadığına karar verilir ise hukuki işleme izin verilecek ancak ilgililere bildirimde bulunulmadığı için idari para cezası uygulanacak; işlemin bildirime tabi olduğuna karar verilmesi halinde ise idari para cezasına ek olarak söz konusu işlemin sona erdirilmesine; gerçekleştirilmiş tüm fiili durumların ortadan kaldırılmasına; şartları ve süresi Kurul tarafından belirlenecek şekilde ele geçirilen her türlü payın veya mal varlığının eğer mümkünse eski maliklerine iadesine, bu mümkün olmadığı takdirde üçüncü kişilere temlikine ve devrine; bunların eski malik veya üçüncü kişilere temlik edilmesine kadar geçen süre içinde devralan kişilerin devralınan teşebbüslerin yönetimine hiçbir şekilde katılamayacağına ve gerekli gördüğü diğer tedbirlerin alınmasına karar verir.[6] Gerekli görünen diğer tedbirler noktasında ise Kanun, Rekabet Kurulu’na geniş bir yetki tanımış ve hükümde boşluklar bırakmıştır.
4. Sonuç
Yukarıdaki anlatımlarla da sabit olduğu üzere teşebbüsler arasındaki birleşme ve devralma işlemleri Rekabet Hukuku’ndan bağımsız olarak düşünülemez. Ticari hayatın dinamiklerinin öngörülebilir olması ise elbette mümkün değildir fakat rekabetin devamlılığı açısından denetimin sürekli olarak yapılması gerekmektedir. Denetim sürecinde ise iki ana başlık olduğu ortadadır. Söz konusu aşamaların birincisi, ilgili birleşme ve devralma işleminin Rekabet Kurulu’nun iznine tabi olup olmadığıdır. Belirtildiği üzere birleşme ve devralmaya ilişkin değerlendirmenin ticari teşebbüslerce yanlış yapılması neticesinde şayet bildirim yükümlülüğü olan bir birleşme ve devralmadan söz ediliyor ise, bu bildirimin yapılmaması neticesinde ticari teşebbüslerin ağır maddi sonuçlara katlanılması gerekecektir. İkinci ana başlık ise söz konusu Bildirim Formu’nun eksiksiz ve doğru bir biçimde Rekabet Kurulu’na iletilmesidir ki bu aşamada yine yanlış veya yanıltıcı bilgi aktarımının ağır maddi sonuçlar ortaya çıkacak, belki de işbu maddi sonuçlar ticari teşebbüslerin mahvına sebebiyet verecektir.
Rekabet Hukuku Mevzuatı, yukarıda da belirtildiği üzere ticari teşebbüslerin güçlenmelerini ve pazarda hakim duruma gelmelerini yasaklamaz. Bir ticari teşebbüsün güçlenerek piyasada etkin hale gelmesi ve karını maksizimize etmesi elbette ticari teşebbüslere tanınmış bir haktır ve ticaretin devamı için gerekli motivasyonu sağlamaya yöneliktir. Fakat yine de belirtildiği gibi söz konusu eylemlerin sınırlarının çizilmiş olmasından bahisle, yukarıda belirtilen aşamaların büyük bir özen ve titizlikle yürütülmesi gerektiği izahtan varestedir. Ticari teşebbüslerin ise bu aşamalarda hukuki destek alması ve ilgili süreçlerin rekabet hukuku alanında uzman şahıslarca yürütülmesi, ortaya çıkabilecek ağır sonuçların engellenmesi noktasında oldukça önemlidir.
Daha fazla bilgi ve sorularınız için:
www.hansu.av.tr | +90 216 464 12 12
-© Hansu Avukatlık Bürosu
Hansu Avukatlık Bürosu Yerli ve Yabancı müvekkillerine özellikle gayrimenkul , şirketler, ticaret, vergi ve fikri mülkiyet hukuku alanında hizmet veren bir avukatlık bürosudur. Bu bülten Türkiye’de hukuk alanındaki gelişmeleri paylaşmak amacıyla hazırlanmıştır. Bülten hukuki bir görüş veya yönlendirme olarak düşünülmemelidir. Özel sorular ve sorunlar bakımından hukuki danışman görüşü alınmalıdır.
—–
[1] Erdem, H. Ercüment, Türk ve AT Rekabet Hukukunda Birleşme ve Devralmalar, 2013, s.32
[2] Rekabet Kurumu 16. Yıllık Rapor 2014 bkz.
[3] 2010/4 sayılı Rekabet Kurulundan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ m. 5/1
[4] 4054 sayılı Kanun m. 16/1-d
[5] 2010/4 sayılı Rekabet Kurulundan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ m. 11/1
[6] 4054 sayılı Kanun m. 11/1-b